Antik Yunan'da Sanat üzerine yapacağımız yayında Platon’un idea’larından Aristoteles’in katharsis’ine uzanacak, Antik Yunan sanatında biçim ve değerden söz edeceğiz. Her ne kadar odak noktamız sanat olsa da bu amacımızı gerçekleştirirken bir yanıyla da Platon felsefesinin genel hatlarını konuşacağız.
Ortaçağ'da sanatın kiliseye hizmet eder biçimde araçsallaştığını çıkarsamak güç değil. Fakat çağın biçimsel anlayışının oluşturulmasında rol oynayan derin bir felsefe var. Ortaçağ sanatçıları neden sıklıkla altın tonlar kullandı? Perspektif konusunda başarısızlar mıydı yoksa başka bir şeyi mi anlatmaya çalışıyorlardı? Dönemin felsefesinin görme biçimlerinde, bu biçimlerin de sanatta doğrudan somutlaştığının kanıtı olacak bu yayında üzerine tartışacağımız kitaplardan biri Pavel Florenski'nin Tersten Perspektif adlı kitabı olacak.
Rönesans genellikle sanatta bireyin doğuşu olarak anılır. Yaşanan bu yeniden doğuşun arkasındaki bilimsel ve felsefi arka planı ele alacak, böylelikle Michelangelo, Raffaello ve Leonardo Da Vinci gibi ustaların eserlerinde temsil edilen yeni dünya kavrayışını görmeye başlayacağız.
Sanatın İcadı adlı kitabında Larry Shiner, bugünkü anlamında sanat olarak sanatın ancak 18.yüzyılda ortaya çıktığını söyler. Bu yüzden bu yayında aydınlanma dönemin felsefesine odaklanarak sanattaki özerkleşmeye nasıl bir zemin hazırladığını tartışacağız. Rehber düşünürümüz ise elbette Immanuel Kant olacak.
“Sanat öldü!” diyen Dadaistlerin sanat yapıtlarını “Tanrı öldü!” diyen Nietzsche’nin felsefesi odağında yorumlayacağız. Belki de dadaizm (sanatçılarının iddialarının aksine) sanıldığı kadar saçma değildir! :)
Sigmund Freud, 1917’ de yapmış olduğu Leonardo ve Michelangelo çalışmaları ile bir sanat eserinin derinliklerinde yatan bastırılmış dürtüleri görünür hale getirmeye çalışır. Freud’un rehberliğinde Rönesans’ın dahilerinin bilinçaltına doğru yol alalım.
Kandinsky, Malevich ve Mondrian gibi ünlü modern sanatçıların resimlerinden yola çıkarak Husserl fenomenolojisinin “Şeylerin kendisine dönelim!” sözüyle ne kastettiğini anlamaya çalışacağız.
Martin Heidegger Varlık’ın asli anlamını kavrayabilme olanağını sanat eserinde görür. Onun Van Gogh’un Bir Çift Ayakkabı adlı resmine yaptığı inceleme odağında varlık, sanat yapıtı ve insan arasındaki ilişkiyi inceleyeceğiz.
Martin Heidegger Varlık’ın asli anlamını kavrayabilme olanağını sanat eserinde görür. Onun Van Gogh’un Bir Çift Ayakkabı adlı resmine yaptığı inceleme odağında varlık, sanat yapıtı ve insan arasındaki ilişkiyi inceleyeceğiz.
Jean Paul Sartre ve Albert Camus’un rehberliğinde çağımızın yeni felsefi fenomeni haline gelmiş varoluşçuluğu konuşacak; resimden şiire, heykelden sinemaya sanata olan yansımalarından söz edeceğiz.
Kelimeler ve işaret ettikleri nesne arasında zorunlu bir ilişki olmadığını söyleyerek dilde anlam sorununa dikkat çeken Ferdinand Saussure’ün fikirlerinin Sürrealizm akımında nasıl yankı bulduğunu göreceğiz.
Güncel sanatın kuramsal alt yapısını büyük ölçüde post-yapısalcılık olarak adlandırılan felsefi eğilim oluşturur. Post-yapısalcılık, bu eğilimi gösteren düşünürlerin sistematik bir argüman etrafında toplandıkları bir okul olmaktan ziyade 1960’lı yıllardan itibaren kartezyen geleneğe temellenen, aydınlanmacı özne kavrayışına karşı yürütülen eleştirileri ifade eder. Bu yayında eleştiriler odağında felsefe ve sanatta değişen özne kavrayışını konuşacağız.